Erdoğan Mitrani – Şalom Gazetesi – Joko’nun Doğum Günü

Çalışmalarına 2012 yılının ikinci yarısında başlayan Yolcu Tiyatro, 2013’de ilk oyunu Wolfgang Borchert’ in ‘Kapıların Dışında’ ile seyirciyle buluşmuş. 2014’de, Ariel Dorfman’ın Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler’adlı oyununu yeniden kurgulayarak tecrit, kadın cinayetleri, tecavüz, işkence, din sömürüsü, çocuk işçiler, anadil ve çevre eylemleri gibi konularda, dünyanın farklı ülkelerinde ve Türkiye’de baskılara, insan hakları ihlallerine uğrayanların gerçek hikâyelerini anlatmış. 

Sürrealizmin önde gelen isimlerinden Roland Topor’un yazdığı, Mine G. Kırıkkanat’ın Türkçeye ‘Joko’nun Doğum Günü’  adıyla çevirdiği ‘Joko fête son anniversaire’topluluğun sahnelediği üçüncü oyun.

Sürrealizmin giderek popülerleşmesine tepki olarak, Alejandro Jodorowsky ve Fernando Arrabal  ile birlikte, adını kırların tanrısı Pan’dan alan, kaotik, sarsıcı ve vahşi teatral performanslarla yıkıcı enerjilerin serbest bırakılmasının ardından huzur ve güzelliğe ulaşmayı amaçlayan Mouvement Panique / Panik Akım’ı kuran, Fransız, yazar, ressam, şair, yönetmen, tasarımcı, şarkıcı, aktör, film yapımcısı Roland Topor(1938-1997), acımasızlıkla absürdün iç içe geçtiği, vurucu bir kara mizah içeren yapıtlarıyla tanınır.

 ‘Joko’nun Doğum Günü’nde Topor, dört dörtük bir ‘panik öykü’anlatmaktadır:

Dürüst ve çalışkan Joko kentin su deposunda çalışarak, dünyadan habersiz aylak annesini, asalak babasını ve masum kız kardeşini geçindirmektedir. Bir sabah, işe giderken sırtına atlayarak ücret karşılığı otele götürmesini emreden tanımadığı adama sinirlenen Joko, adamı sırtından atar. Ancak zamanla, paranın çekiciliği galip gelir ve en başta yük beygiri muamelesine kızmış olan Joko fikir değiştirerek, diğer iş arkadaşları gibi kendini satmayı kabul eder. Hamalla müşterileri arasındaki bağımlılık giderek tekinsiz ve canavarca boyutlara erişecek, Joko’yu ve yakınlarını vahşi bir karabasanın içine sürükleyecektir.

‘Joko’nun Doğum Günü’ efendi-uşak, ezen-ezilen ilişkileri üzerinden, vahşi kapitalizmin insanın bedenini ve aklını kontrol altına alma hırsının hınzır bir eleştirisi olduğu kadar, Barnett- Fersen-Wanda üzerinden, zayıf olanı küçük düşürerek, aşağılayarak tatmine ulaşan güçlünün iğrençliğinin de açığa çıkarılmasıdır.

Absürd tonlarda başlayan oyun, absürdden fantastik dehşete, oradan da olabilecek en absürd fantastik dehşete evrilmektedir. İzlemenin tadını kaçırmamak için olayların ulaşacağı limiti açıklamayacağım. Ancak bu Kafka’yı aratmayacak cehenneme inişin akla gelecek en üst düzeyi bile aşacağını söyleyebilirim.

Kadrosu, konservatuvar ve güzel sanatlar fakültelerinden mezun olmuş olan tiyatroculardan oluşan Yolcu Tiyatro’nu üç oyununu da Ersin Umut Güler sahneye koymuş.

Çok mekânlı oyunun dekoru, ilk kez  ‘Kapıların Dışında’ oyununda kullanmış oldukları Dijital 3D Mapping Teknolojisi ile oluşturulmuş. Sahne İllüstrasyonları Can Badur’un; Production Design, Sound Design, Animasyon Post Production’u Tufan Dağtekin’in. Fondaki perdeye yansıtılan görüntülerle gerçek oyuncuları iç içe geçirerek, dijital teknolojiyi fon olarak değil, oyunun bir parçası olarak kullanan yöntemde oyuncular, animasyonlarla interaktif olarak sürekli iletişim halindeler. Ses efektleri ve vurmalılardan oluşan, oyuncuların kimi zaman ritmik vurmalarla eşlik ettikleri sound’un da çok başarılı olduğunu belirtelim.

Güler, absürd bir kara mizah gibi başlayan oyununu, karanlık güldürü dozunu hiç göz ardı etmeden  ‘grand guignol tarzı dehşetengiz’ grotesk bir karamsarlıkla bitiriyor. Oyuncu yönetimi olağanüstü; takım oyunculuğu mükemmel. Öykü yapısının öne çıkardığı Ayşe Tunaboylu (anne), Can Dost Verdi (sevecen (!!!) doktor Fersen), Efe Ünal (obur ve zalim şişko Sir Barnett), Merve Dağlı (sado-mazoşist Wanda) kadar, yan rollerde Yasemin Ertorun (kız kardeş), Burak Özen ve Sercan Dede (Joko’nun iş arkadaşları) çok iyiler.

Joko’yu canlandıran Tolga İskit için ne yazılsa ne söylense az.Tek kelimeyle olağanüstü!

Güler, Selçuk Göldere’nin hareket tasarımının desteğiyle oyuncularından bedenlerini son kerteye kadar zorlayan yüksek ötesi bir performans elde ediyor. Bir kez izleyenin kolay kolay unutamayacağı ‘yapışık dörtlü’ye gelince… Artık onu oyunda izlersiniz!

Müthiş bir metin ve metne layık müthiş bir sahneleme. Kaçırılmaması gereken bir çalışma. Mevsimin en iyilerinden…