Yolcu Tiyatro sayesinde yağmur altındaki İstanbul kentinde Joko’nun Yıldönümü (Joko’s Anniversary, 1969) adlı romandan 1989 yılında romanını oyunlaştıran Topor ile sahnede karşı karşıyayım. İçselleştirdiğim bir yazarın oyununu izlemenin heyecanıyla oturuyorum koltuğuma. Yönetmenliğini Ersin Umut Güler’in yaptığı oyun, devinimli bir dans ile başlıyor.
Su deposunda çalışan Joko ve arkadaşları…
Aristokrat, Kadın ve Bilim İnsanı…
Görünmeyen bir baba, anne ve kız kardeş…
Hepimiz sabah uyanır belki de kahvaltı bile yapamadan işin yolunu tutarız.
Burnumuzda eve götüreceğimiz ekmeğin kokusunu duyumsarız.
Sonra insanlarla karşılaşırız; insan, insana ne yapar?
Joko’nun sıradan bir günü. Annesinin kendisini işi için uyarmasıyla güne başlar, yola koyulur fakat yolda sırtına biri atlar ve ona gideceği yere kadar kendisini sırtında götürmesini söyler. İnsan onuruna bu davranışın yakışmadığını söyleyen Joko, sırtına atılan bu insandan kurtulur ama daha sonra başka birinin iğne batıracağı tehdidiyle karşı karşıya kalır.
Bu durumu yaşayan sadece Joko değildir. Su deposunda çalışan arkadaşları da bu durumla karşılaşmış ancak Joko gibi durumu sorgulamamış, aldıkları altınların ve taşıdıkları kadının güzelliğinden etkilenmişlerdir.
İlerleyen günlerde bu durum artık bir “İnsan Onuru” olmaktan çıkar ve genelgeçer bir hal alır. Joko da kısa sorgulamasının ardından arkadaşlarına uyum gösterir ve Joko’nun süreci de o andan sonra başlar.
Güçlü-güçsüz; ezen-ezilen; kullanan-kullandıran; itaat ve direncin, satın alabilenlerle satılmışların, sorgulamadan yaşayan bilinçsizlerin iç içe geçtiği bir anlatı… Böyle bir anlatının içinde mutlu bir son beklemek tabii ki yersiz!
Mapping teknolojisiyle gerçekleşen oyunda görseller oyuncularla birlikte yürüyor, duruyor, değişiyor. Kullanılan birkaç dekor da oldukça portatif. Yolcu Tiyatro’nun farklı sahnelerde oynadığı düşünüldüğünde bu seçim hem her sahne için oynamaya elverişli hem de Topor’un kendine has illüstrasyonuna uygun nitelikte düşünülmüş.
İki perde olan oyunda oyunculardan nasıl bahsedeceğimi bilmiyorum. Her biri öylesine hakim ki bedenine; çarpıcı olan bir oyunu hem görsel hem hissel bir keyifle yansıtıp daha da etkileyici hale getirmişler.
Ersin Umut Güler’in rejisinden oyuncuların sahiciliğine; sahne tasarımından ışık ve kostüm tasarımcılarına, gişeden sahne kapısında duran arkadaşa kadar her birinin emeğine sağlık.
Bu sezon yeni başlayan bu oyunu izlemenizi öneririm.
İyi seyirler…